Efsanelerimiz

ALİ SAMİ YEN (1886-1951)
Sonradan Yen soyadını alan Ali Sami Bey, 20 Mayıs 1886'da İstanbul`un Kandilli semtinde doğdu.Babası, ünlü edebiyatçılarımızdan Şemsettin Sami'ydi.

Galatasaray Lisesi'nde okudu ve futbol oynadı. 1905 yılında Galatasaray Lisesi'nden arkadaşlarıyla birlikte Galatasaray Kulübü'nü kurma kararını aldı ve Kulübün bir numaralı kurucu üyesi oldu. Ali Sami Yen ayrıca Türk futbolunun önde gelen örgütleyicilerinden de biri oldu. Yen 1923 yılında kurulan Türkiye idman cemiyetleri İttifakı'nın kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını yaptı.

1924 Paris Olimpiyatları'na katılan Türk kafilesinin başkanlığını yaptı. 1926-1931 yılları arasında Türkiye Milli Olimpiyat komitesinin başkanlığı görevini yürüttü. Galatasaray'da 1905-1918 arasında 13 yıl, 1925'te 1 yıl olmak üzere iki dönemde 14 yıl başkan olarak hizmet verdi.Ali Sami Yen' in Sarı Kırmızılı kulübe önemli bir katkısı da Galatasaray Müzesi'nin kurulması oldu. 1905 yılında yönettiği Moda-Kadıköy karşılaşması nedeniyle, Ali Sami Yen' in ilk Türk hakem olabileceği de çeşitli kaynaklarda yazılıdır.

Mili Takımın Romanya ile yaptığı ilk maçta, teknik adam olarak takımın başında o vardı. Bu görevi de bir süre yürütmüş, yani Türk Milli Takımın ilk teknik direktörü olmuştur. Galatasaray Spor Kulübü'nün kurucusu Ali Sami Yen'nin adı bugün takımın her maçını oynadığı stada verilerek ölümsüzleştirildi. Ali Sami Yen 1951 yılında vefat etti ve Feriköy mezarlığında toprağa verildi.

Ali Sami Yen, sadece Galatasaray' ın değil Türk sporunun en seçkin kişiliklerinden biriydi. Onun açtığı yoldan pek çok sporcu, teknik adam ve yönetici yetişti. Bunlar sadece Galatasaray' a değil Türk sporuna da büyük hizmetler verdiler. Atletizm, basketbol, voleybol gibi öteki spor dallarında da Galatasaray' lılar sadece öncü olmakla kalmadılar, sporcu, teknik adam ve yönetici olarak da bu sporların ülkemizdeki gelişiminde çok önemli roller oynadılar.

Kısacası, Ali Sami Yen sadece Galatasaray kurucusu olarak kalmadı, Türk sporunun da pek çok kuruluşunun temelinin atılmasını ve yükselmesini sağladı. Böylece Galatasaray' lıların çok önemli bir özelliklerini de en çarpıcı biçimde ortaya koymuş oldu. Bu gelenek hep devam etti. Galatasaraylılar her zaman ülke sporuna çok önemli hizmetlerde ve katkılarda bulundular.


1908'de İstanbul'da doğan Yenal futbol hayatına Galatasaray Lisesi'nde okurken başladı. 12 yaşındayken genç takıma ve 16 yaşında da Milli Takım'a seçildi. Galatasaray'da 4 kere İstanbul Ligi Şampiyonluğu gördü ve Milli Takım'ın formasını 6 kez giydi. Futbolu bıraktıktan sonra Hakem Kurulu, Futbol ve Tenis Federasyonlarında başkanlık yaptı. 1953-54 ve 1962-65 yılları arasında Galatasaray Spor Kulübü'nün başkanlığını üstlendi.

MEHMET LEBLEBİ (1908-1972)
1908 yılında doğan Mehmet Leblebi, Galatasaray Lisesi'nde okuduğu yıllarda futbol oynamaya başladı ve kısa sürede yıldızlaştı. Leblebi lakabını Galatsaray'ın Vefa Takımı'na karşı 20-0 kazandığı maçta tam 14 gol attıktan sonra kazandı. Bu skor ile Mehmet, Türk futbol tarihine bir maçta en fazla gol atan futbolcu olarak geçti. 16 kez A Milli Takım'a çağrılan Mehmet Leblebi 5 kez de İstanbul Ligi Şampiyonluğu yaşadı. Soyadı kanunu çıkınca lakabını soyadı olarak kabul eden leblebi, 1935 yılında futbolu bıraktı. Uzun yıllar sarı kırmızılı camiada yöneticilik yapan Leblebi 1972 yılında vefat etti.

BODURİ (1921-1942)
Asıl adı Nikola Büyükvafiadis' tir.

Boyunun kısalığı nedeniyle kendisine takılan "Boduri" lakabı ile bilinir.

Futbola Beyoğluspor'da başlamıştı. İnanılmaz derecede yetenekli ele avuca sığmaz bir oyuncuydu. O kadar iyi bir ayak hakimiyetine sahipti ki, yağmur yüzünden salonda yapılan çalışmalarda topu eliyle atar gibi basket yapardı.
Galatasaray'a 1938-39 sezonunda gelmişti ve ne yazık ki üçüncü sezonunu bile tamamlayamadan, vefat etmiştir.

Boduri'nin ölümü tam bir trajedidir. O sırada asker olan Boduri, birliğinden izinli olarak gelip oynadığı Beyoğluspor maçından sonra kışlasına dönerken, kar altında yürüdüğü uzun yol nedeniyle zatürreeden ölmüştü! Boduri henüz 21 yaşındaydı. O yıllarda henüz pek çok ilaç bilinmediğinden, zatürree öldürücü bir hastalıktı ve Boduri çift taraflı olanına yakalanınca kurtulamamıştı. Son maçını, yetiştiği takım olan Beyoğluspor'a karşı oynamış olması da, ilginç bir rastlantıydı.
Onu izlemiş olanlar, daha sonraki yılların büyük yıldızı Lefter ile kıyaslamışlardır. Bu kıyaslamada oyunu Boduri lehinde kullananlar da çok olmuştur.

Boduri İstanbul Karması'nın Taksim Stadı'nda Budapeşte karması ile yaptığı karşılaşmada oynadığı futbolla Macarların bile hayranlığını kazanmıştı. Büyük Fikret gibi bir yıldızla yan yana oynayan Boduri, rakip takımı adeta sürklase etmiş ve İstanbul karması maçı 5-0 kazanmıştı. Macar takımının kaptanı ve dönemin büyük yıldızı olan Dr. Saroşi, "Hayatımda ilk kez bir maçta aciz kaldığımı hissettim. Bu kadar büyük iki yıldızın karşısında oynamaktan daha büyük bir şanssızlık olamaz" demişti.

NACİ ÖZKAYA (1923-2007)
Galatasaray’a Adanmış Bir Ömür!
Sarı Naci

Bu cümle kimilerine klişe gelebilir. Ama Naci Özkaya ya da diğer adıyla “Sarı Naci” gerçekten de hayatını, birçoğunu bir daha asla yaşayamayacağı özel anlarını Galatasaray uğruna hiçe saymış bir futbol adamı. 1948’de adım attığı Galatasaray camiasında futbolculuktan Divan üyeliğine, menajerlikten Florya Tesisleri müdürlüğüne kadar sayısız görev yapan Naci Özkaya ve kızı Betül Doğan’la, Özkaya’nın rahatsızlığı sonrası kalmaya başladığı Nezih Yaşlı Bakımevi’nde biraraya geldik...

1923 yılında, Trabzon’da dünyaya gelen Naci Özkaya, futbola 22 yaşında Ankara Demirspor’da başlar. 1945-46 sezonunda o takımda Gündüz Kılıç’la birlikte forma giyen Özkaya, önce Ankaragücü’ne oradan da “Sarı Naci” olarak nam salacağı Galatasaray’a transfer olur. Geldiğinde Galatasaray şampiyonluğa hasrettir. Bülent-Reha Eken, Gündüz Kılıç ve Koçi Kandidis’li kadronun sağ beki Naci Özkaya’nın geldiği sezon 1931’den beri beklenen olur; Galatasaray İstanbul Ligi’nde şampiyonluğunu ilan eder. Gerçek hayatında nazik ve kibar bir beyefendi, yani tam bir centilmendir. Ama sağ kanatta, hırçın, rakibine adeta geçit vermeyen bir aslan kesilmesiyle tanınır Özkaya. İlk kez, 23 Nisan 1948’de Yunanistan’ı 3-1 mağlup ettiğimiz maçta Milli formayla tanışan futbolcu, aktif sporu bırakana dek 16 kez daha giyer ay-yıldızlı formayı… Galatasaray’da geçirdiği altı yılın ardından, 1954’te yine sarı kırmızı formayla futbola veda eder. Ama bu veda bir son değil; antrenörlük ve idarecilik günlerinin başlangıcı olur…

Kıbrıs Günleri

31 yaşında, futbolu bıraktığında daha da oynayabilecek gücü ve kuvveti vardır. Ama farklı bir hayata yelken açar. Önce, o yıllarda İngiliz hükümetinin yönetimindeki Kıbrıs’a gider. Ada’da renkleri sarı kırmızı olan bir kulüp kurar. Kurucusu, ilk antrenörü hatta futbolcusu olur Çetinkaya Spor Kulübü’nün. Ailesi de onunla birliktedir Kıbrıs’ta. Özkaya’nın kızı Betül Doğan, o kulüpte halen babasının “kurucu” sıfatıyla dev bir resminin asıldığını bilmesine rağmen bir türlü gidip, göremediğini söyler… Rahatsızlığı nedeniyle bir hayli çöken babasının o yıllardan kalma halini görmeye yüreği elvermez çünkü. Kıbrıs’ta sadece futbolla da ilgilenmez Sarı Naci. En büyük keyfi yemek olan Özkaya, bir de lokanta açar orada. Akdeniz’in ortasında geçirdiği altı yılın ardından, kader yeniden birleştirir yollarını Galatasaray’la Sarı Naci’nin.

Rollerin Değiştiği Zaman
Kıbrıs dönüşü bir süre Galatasaray’da görev yaptıktan sonra, yurdun dört bir yanındaki farklı takımlarda antrenörlük yapar. Tabii Galatasaray’la olan bağını asla koparmaz… Çünkü bir tutkudur Naci Özkaya için Galatasaray ve futbol. Futbolcuları evladı gibi görür. Kimi zaman evlatlarından da üstün. Betül Hanım, sporla iç içe geçmiş aile yaşantılarını anlatırken kimi zaman mahzunlaşsa da, her zaman babasıyla gurur duyduğunu yineler: “Annem 10 ameliyat geçirdi yoktu; bizler doğum yaptık yoktu… Galatasaray her zaman birinci sıradaydı onun için. Hiçbir futbolcusunu ayırmazdı. Galatasaray Spor Kulübü’nde babamın emeğinin geçmediği birşey yok”.

Sadece Galatasaray’la sınırlı değildir onun futbolcularına olan düşkünlüğü. Giresun, İskenderun ya da Bolu’da antrenörlük yaptığı dönemlerde birlikte çalıştığı oyuncularına da aynı ilgi ve alakayı gösterir. Kimin düğünü, cenazesi ya da eşinin doğumu varsa, o her zaman yanlarındadır.

Galatasaraylı futbolcuların askerlik, sağlık ya da transferleriyle bizzat ilgilenir. Çünkü Futbol Takımı’nın idari menajeri olmuştur. Fatih Terim’in Adana’dan getirilmesinden tutun da, basında “yılan hikayesine döndü” diye başlıklar atılan Metin Yıldız’ın transfer anlaşmasının imzalanmasında da her zaman o vardı. Kimi zaman ailesini, hayatında ikinci plana atmasıyla da gazetelere konu olur Naci Özkaya. Öyle ki, bir Beşiktaş maçı öncesi doğan torununu ancak maç bittikten sonra görmeye gider. Yine de Betül Doğan, birçok özel günde yanlarında olmasa da, tüm çocuklarına dört dörtlük babalık yaptığını söyler Naci Özkaya’nın. Hem o olmasa da Özkaya Ailesi’nin koruyucuları her zaman vardır: “Bir derdimiz, hastalığımız olsa İlkyardım Hastanesi’ne gider, ‘Ali Amca ben geldim’ derdim. Bizimle çok ilgilenirlerdi ama asla kulüp başkanı olarak değil. Rüçhan Ağabeyim, Ali Uras, hepsi… Biz babamın ismi ve şahsiyetiyle, onlarla büyüdük”.

Unutulmazlar

Naci Özkaya, hayatı boyunca sayısız futbolcuyla birlikte oynayıp, birçoğunun antrenörlüğünü yapar. Ama Baba Gündüz ve Fatih Terim’in yeri onun için daima özeldir. 1980’de Gündüz Kılıç’ı zamansız kaybetmenin acısını çok çeker Özkaya. Hem takım arkadaşı, hem de idareciliği sırasında birlikte çalıştığı teknik direktörüdür o. Kılıç’ın vefatının ardından, ilk maç Ordu’yla deplasmanda olur. Sarı Naci, o gün Gündüz Kılıç’ın yıllar boyu giydiği 9 numaralı formasını hiçbir oyuncuya vermez. Santra çizgisine konulan bir sandalye üzerine asar özenle. Yanında da genç bir futbolcu vardır, elinde sarı kırmızı çiçeklerden bir buketle… Fatih Terim’dir o. Biri kadim dostunu, diğeri öğrenecek çok şeyi olan bir duayeni; ama ikisi de büyük bir Galatasaraylı’yı kaybetmenin üzüntüsünü yaşar. Yıllar sonra futbolcu Fatih, bu kez teknik direktör Fatih olarak tekrar gelir Galatasaray’a. O yıllarda çalışma hayatının son günlerini yaşayan Naci Özkaya, çok sevdiği Fatih Terim’i görmek için Florya Metin Oktay Tesisleri’ne gider defalarca. Bu ziyaretlerin birinde Terim, “Naci Ağabey, bizim oturacağımız hiçbir yer yok. İleride biraraya gelirsek nerede toplanacağız” der. Sağlığı elverse bunu da eminiz çok sevdiği Fatih Terim’in bu dileğini de yerine getirmeye çalışırdı Sarı Naci…

Sporcu Aile

Sadece kendi değil, üç evladı da sporla uğraşır Sarı Naci’nin. Kızları voleybol, isim babası Gündüz Kılıç olan oğlu Gündüz de futbol oynar. Genç Takım’da forma giyen Gündüz Özkaya için adaşı Baba Gündüz, “Ben belki gideceğim ama adaşım Gündüz kalacak. Ben görmeyeceğim ama siz göreceksiniz” satırlarını yazmış olsa da hiçbir şey ikna etmez Sarı Naci’yi. Ve genç Gündüz’ün futbol macerası fazla devam etmeden, sona erer.

Düşler Gerçekleşti

80’lere geldiğinde, Sarı Naci için hayatta iki önemli şey vardır. Biri, tuğlasından, harcına her yerinde emeği olan ve uzun süre müdürlüğünü yaptığı Florya Tesisleri; diğer ise büyük uğraşlar sonucu 1986’da kurup, “Onur Başkanı” sıfatını taşıdığı Galatasaraylı Eski Sporcular Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği… Ama bu iki önemli proje ve yaşadığı yoğun tempo onun sağlığından eder. 1988’de by-pass ameliyatı geçirir. Ama yine de yılmaz Özkaya. İyileşir iyileşmez Galatasaray için çalışmaya devam eder. Gerek futbolculuk, gerekse idari ve teknik kadroda görev yaptığı yıllarda Ulvi Yenal ve Selahattin Beyazıt gibi dönemin başkanları ile birlikte çalışan Naci Özkaya, ameliyat sonrası bu kez de Alp Yalman’a yardımcı olur. Ama her güzel şeyin bir sonu vardır. 1996 yılında Alp Bey’in başkanlığı bırakmasıyla, Naci Özkaya’nın da Galatasaray Spor Kulübü’ndeki görevi sona erer…

“Altın Sağ Bek” Sarı Naci

Belki spor hayatına son noktayı koymuştur Naci Özkaya ama bu onun geçmişte yaptıklarının unutulacağı anlamına gelmez. 1998’de, Cumhuriyet’in ilan edilişinin 75. yılında her alanda olduğu gibi futbolda da “Cumhuriyet’in Altın Karması” seçilir. Türk sporuna hizmet etmiş, yön vermiş 123 kişilik dev jürinin titiz çalışması sonucu 33 kişilik altın, gümüş ve bronz kadrolar oluşturulur. Altın 11’de o yıllarda aramızda olmayan “Taçsız Kral” Metin Oktay Cumhuriyet tarihinin en iyi santrforu seçilirken; en iyi sağ bek de Sarı Naci olur. Bu gurur tablosunda yer almak onu çok mutlu eder. Unutulmamış, yıllar geçse de değeri bilinmektedir. O günün hatırası gazete kupürlerini, son birkaç yıldır kaldığı Nezih Yaşlı Bakımevi’ndeki odasının baş köşesine asar. Bir yanda Milli Takım formasıyla fotoğrafı, diğer yanda Divan üyeliği beratı ve asla boynundan çıkarmak istemediği Galatasaray madalyası da her zaman yanındadır… Yaşadığı güzel günlerin hatıralarını misafirleriyle paylaşmak adına…

EŞFAK AYKAÇ (1918-2003)
1918'de doğan Eşfak Aykaç, Galatasaray Lisesi'nde okuduğu yıllarda futbola başladı. Henüz 18 yaşındayken sarı kırmızılı formayı giymeye başlayan Aykaç, 1945'te futbolu bırakana dek Galatasaray'da sağ bek olarak görev yaptı. 1956 yılında A Milli Takım'ın Macaristan'ı 3-1 yendiği maçta tek seçici olarak görev yapan Aykaç, futbolu bıraktıktan sonra da bir süre spor yazarlığı yaptı.

BÜLENT EKEN (1923- )
1923 yılında doğan Bülent Eken 1942 yılında sarı kırmızılıu formayı giymeye başladı. 8 yıl boyunca Galatasaraya'ın savunmasında görev yaptı. 1950 yılında İtalya'nın Salernitana takımına transfer oldu. Bir sonraki sezon Palermo'ya transfer olan Bülent Eken orada da 1 sezon kaldıktan sonra 1953 yılında Galatasaray'a geri döndü. 13 kez Milli Takım'da oynayan Eken futbolu bıraktıktan sonra İtalya'da teknik direktörlük görevi aldı. 1963 yılında A Milli Takımı çaılştıran Bülent Eken başta Galatasaray, Altay ve Göztepe olmak üzere birçok takımın teknik direktörlüğünü üstlendi.

GÜNDÜZ KILIÇ (1919-1980)
1919 yılında İstanbul'da doğan Gündüz Kılıç, Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra futbol hayatına sarı kırmızılı takımda santrafor olarak başladı. Güçlü, büyük, iyi eğitimli, incelikli, karizmatik, cana yakın ve başarıya aç...Sahte gösterişe asla yer vermeyen, ancak hiçbir zaman da insanı sıkmayan biri...

1938 yılında futbol hayatına ara vererek yüksek öğrenim için Almanya'ya gitti. Döndüğünde tekrar Galatasaray forması giyen Kılıç, dönüşünde 2 Türkiye Ligi Şampiyonluğu yaşadı. 11 kez A Milli Takım'da görev yapan Kılıç 1953 yılına kadar Galatasaray'da görev yaptı. Baba lakaplı futbolcu 1980 yılında vefat etti.

Galatasaray'da Gündüz Kılıç devrimi 1952 yılında, bir sabah erkenden, takım kaptanının üniformasını dolabına astıktan sonra koç üniforması giyerek arkasına bakmadan ıslık çalmasıyla başladı. Bir zamanlar Galatasaray takımının kaptanı olan Gündüz Kılıç eski takım arkadaşlarının ve takıma aldığı parlak, genç yeteneklerin koçluğunu yaparak, 1934-1952 arasında tek bir şampiyonluk olmadan geçen, dertli ve kederli ok sekiz uzun yılın ardından takımı sayısız şampiyonluğa taşıdı. Her Galatasaray oyuncusu , öğrencisi ya da taraftarı Gündüz Kılıç'ta örnek birini görmüştü; çok iyi oynayan biri, çok iyi motive
eden biri, çok iyi eğitim veren biri, birlikte çalıştığı her bir kişinin en iyi yanlarını ortaya çıkaran biri...Saha içinde de dışında da gerçek bir centilmen olan Gündüz Kılıç Galatasaray`ı , yepyeni parlak hedeflere taşıdı. Gündüz'ün liderliği altında Galatasaray Türkiye kupası ve uluslararası maçlar gibi sayısız şampiyonluğa imza attı.

Vizyonu geniş koçluk biçimi ve güçlü iletişim yetenekleri Türkiye'de yıllar boyunca koçluğun belkemiği olarak kalacaktı.
1919 yılında İstanbul'da doğan Gündüz Kılıç, Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra futbol hayatına sarı kırmızılı takımda santrafor olarak başladı. Güçlü, büyük, iyi eğitimli, incelikli, karizmatik, cana yakın ve başarıya aç...Sahte gösterişe asla yer vermeyen, ancak hiçbir zaman da insanı sıkmayan biri...

1938 yılında futbol hayatına ara vererek yüksek öğrenim için Almanya'ya gitti. Döndüğünde tekrar Galatasaray forması giyen Kılıç, dönüşünde 2 Türkiye Ligi Şampiyonluğu yaşadı. 11 kez A Milli Takım'da görev yapan Kılıç 1953 yılına kadar Galatasaray'da görev yaptı. Baba lakaplı futbolcu 1980 yılında vefat etti.

Galatasaray'da Gündüz Kılıç devrimi 1952 yılında, bir sabah erkenden, takım kaptanının üniformasını dolabına astıktan sonra koç üniforması giyerek arkasına bakmadan ıslık çalmasıyla başladı. Bir zamanlar Galatasaray takımının kaptanı olan Gündüz Kılıç eski takım arkadaşlarının ve takıma aldığı parlak, genç yeteneklerin koçluğunu yaparak, 1934-1952 arasında tek bir şampiyonluk olmadan geçen, dertli ve kederli ok sekiz uzun yılın ardından takımı sayısız şampiyonluğa taşıdı. Her Galatasaray oyuncusu , öğrencisi ya da taraftarı Gündüz Kılıç'ta örnek birini görmüştü; çok iyi oynayan biri, çok iyi motive
eden biri, çok iyi eğitim veren biri, birlikte çalıştığı her bir kişinin en iyi yanlarını ortaya çıkaran biri...Saha içinde de dışında da gerçek bir centilmen olan Gündüz Kılıç Galatasaray`ı , yepyeni parlak hedeflere taşıdı. Gündüz'ün liderliği altında Galatasaray Türkiye kupası ve uluslararası maçlar gibi sayısız şampiyonluğa imza attı.

Vizyonu geniş koçluk biçimi ve güçlü iletişim yetenekleri Türkiye'de yıllar boyunca koçluğun belkemiği olarak kalacaktı.

REHA EKEN (1925- )
1925 yılında doğan Reha Eken 12 yıl boyunca Galatasaray forması giydi ve sayısız gole imza attı. Galatasaray'ın yetiştirdiği büyük golcülerden biridir. Futbol hayatı boyunca 4 kez Milli Takım'da görev yaptı ve buna rağmen 4 maçta 5 gol atarak bir rekora imza attı.1954 yılında futbola veda etti. 1965-68 yılları arasında Suphi Batur'un başkanlık döneminde yönetim kurulunda görev yaptı.

İSFENDİYER AÇIKSÖZ (1925- )
1929 yılında Kastamonu'da doğan İsfendiyar Açıksöz 1946 yılında Galatasaray formasını giymeye başladı. 1956 yılında Vefa'ya transfer oldu ve 1958'de de Galatasaray'a geri döndü. Türkiye 1.Ligi'nde mücadele eden Açıksöz, sağ kanattaki etkili oyunu, çalımları ve süratiyle dönemin en gözde futbolcularındandı. İsfendiyar Açıksöz, 1960 yılında futbola veda edene kadar 16 kez A Milli formayı giydi. Açıksöz Selahattin Beyazıt ve Ali Uras'ın başkanlık dönemlerinde yönetim kurullarında görev almıştır.


SUAT MAMAT (1930- )
1930 yılında İstanbul'da doğan Suat Mamat 1952-1963 yılları arasında sarı kırmızılı formayı giydi. Bu dönem içinde 3 İstanbul Ligi ve 1 Türkiye Ligi Şampiyonluğu yaşadı. 26 kez A Milli Takım'da görev alan Suat Mamat'ın 4 altın golü vardır. Bu gollerin 3'ünü 1954 Dünya Kupası Finalinde attı ve Türk futbol tarihine adını yazdırdı. 1969 yılında futbola veda eden Suat Mamat bir süre teknik direktörlük yaptı.

COŞKUN ÖZARI (1931- )

Galatasaray Lisesi mezunu olan Coşkun Özarı 1931 yılında doğdu. 1953 yılında sarı kırmızılı forma ile futbola başladı. Teknik direktörlük görevi gördükten sonra Gündüz Kılıç'ın yardımcısı olarak Galatasaray'da antrenörlüğe başladı. Daha sonra da A Milli Takım'ın antrenörlüğünü yaptı.

Galatasaray Lisesi'nden mezun olduktan sonra kendini Galatasaray takımının hücum çizgisinde buldu. Bundan sonra on üç yıl boyunca Galatasaray takımının yanısıra milli takımın da defans belkemiği olan Özarı, çetin oyunculuğu, ancak yumuşak huylarıyla tanındı. Özarı'nın defanstaki liderliği, Gündüz Kılıç'ın koçluğu, Turgay Şeren'in kaleciliği ve Metin Oktay'ın forvetliği ile birleşince takımı sayısız şampiyonluğa ve Türkiye Kupası zaferlerine taşıdı.

Özarı'nın oyuncu olarak kariyeri, koç olma tutkusu yüzünden erken sona erdi. 1954-55, 1955-56 ve 1957-58 sezonlarında takımın İstanbul Ligi Şampiyonluğu'nu yaşadığında Coşkun Özarı orta sağın ya da savunmanın sağında görev yaptı. 5 kez A Milli Takım'da oynayan Özarı futbolu 29 yaşındayken bıraktı. 1961 yılında, İngiltere'de efsanevi koç Winterbottom'ın başkanlığındaki koçluk seminerine katıldı. Yurda döndüğünde Galatasaray'ın yardımcı koçu oldu. Üç yıl sonra da koçu Gündüz Kılıç'ın görevini devraldı.
Coşkun Özarı takımı dört kez şampiyonluğa taşıdı. 1965 yılında milli takıma koç olarak atandığında milli düzeydeki başkanlığı on yıl sürdü. Koçluk kariyerini 1986'da noktalayarak spor yazarı oldu. Bugün hala milli takım ve Galatasaray hakkındaki yazılarıyla etkinliğini hala sürdürmektedir.

TURGAY ŞEREN (1932- )

1932'de doğan Galatasaray Lisesi mezunu Turgay Şeren, Galatasaray tarihinin en büyük kalecilerinden biridir. 1950 yılında ilk kez A Milli Takımı'nın kalesinde görev alan Şeren tam 49 kez Milli Takım forması giydi ve 35 kez kaptanlık görevini üstlendi. 1951 yılında A Milli Takımın Federal Almanya ile oynadığı 2-1`lik zafer maçında kalesinde devleşerek müthiş bir performans sergiledi. Alman Kicker dergisi Türk milli takımının kalecisi Turgay Şeren'i 'Bir insan nasıl olur da bu kadar yükseğe sıçrayabilir?' başlığıyla kapak yaptı. Bu maçta sergilediği kahramanca oyunculuğu sayesinde 'Berlin Panteri' lakabını alan Şener o zaman daha on sekizindeydi.

1959 yılında Galatasaray kaptanlığını alan Turgay Şeren 1966'da futbolu bırakana kadar bu görevi sürdürdü. Harika refleksleri ve alışılmadık gol hamleleri sayesinde zamanının en iyi kalecilerinden biri oldu 19 yıl Galatasaray'da oynayarak rekor kıran Turgay Şeren 1966'da futbolu bıraktıktan sonra Galatasaray da dahil olmak üzere çeşitli takımlarda teknik direktörlük yaptı. Futboldan hiç kopmayan Şeren, şimdilerde spor yazarlığı, yorumculuk ve Profesyonel Futbolcular Derneği'nin başkanlığını yapıyor.

Galatasaray hayranlarının hala gözdelerinden olan Şener liderlik vasıfları ve Tanrı vergisi yetenekleriyle Türk ve Galatasaray futbol tarihinin vazgeçilmez isimlerinden biri olarak
kabul edilir.

METİN OKTAY (1936-1991)
Türkiye'nin en büyük golcülerinden biri olarak
kabul edilen Metin Oktay 1936 yılında İzmir'de doğdu. 1954 yılında Yün Mensucat takımından İzmirspor'a transfer olan Metin Oktay aynı sezon 17 gole imza atarak 2.Lig'de gol krallığını ilan etti. Böylece Metin Oktay'ın gol krallığı dönemi başlamış oldu. 1955 yılında Gündüz Kılıç, Metin Oktay'ı 5 yıllık sözleşme karşılığında Chevrolet marka bir otomobil vererek sarı kırmızılı renklere bağladı.Galatasaray'da oynamaya başladığında henüz 19 yaşındaydı. Fakat genç yaşına rağmen Galatasaray camiasına çabuk ısındı ve daha ilk sezonunda 19 gol atarak gol kralı oldu.

Aynı sezon Galatasaray da İstanbul Ligi'nde şampiyon oldu. Yalnız 1961-62 sezonunu İtalya'nın
Palermo takımında geçiren Metin Oktay 1969 yılına kadar Galatasaray forması giydi. Futbol hayatı boyunca 6 kez gol kralı oldu ve 217 gollük bir rekora imza attı. Bu rekor 1988 yılında Tanju Çolak tarafından kırıldı. Taçsız Kral olarak anılan Metin Oktay derbi maçlarının büyük golcüsüydü. Ağları delip geçen meşhur golüyle birlikte Fenerbahçe'ye tam 18 gol atan Metin Oktay, Beşiktaş'a da 13 gol attı.

36 kez A Milli Takım'da oynayan Metin Oktay bu formayla da 19 gol attı. Hayranlarınca daha çok 'Kral' olarak bilinen efsanevi oyuncu Metin Oktay, Türk futbol tarihindeki her rekoru kırdı: En çok gol atan oyuncu (632), birkaç sezon aralıksız en çok gol atan oyuncu (11), tek sezonda en çok gol atan oyuncu (38), uluslararası bir müsabakada en çok gol atan Türk oyuncusu (19).

Taçsız kral 1969 sezonunda futbola veda etti. 1991 yılında vefat
eden Metin Oktay Galatasaray Spor Kulübü'nün efsaneleşmiş golcülerinden biri olarak kulüp tarihindeki yerini aldı.

FATİH TERİM (1953- )
1953 yılında Adana'da doğan Terim, futbola Adana Demirspor' da başladı. 2. Türkiye Ligi'nde şampiyon olarak 1.Lige geçen Demirspor' da sergilediği oyun ile herkesin ilgisini üzerine çekti ve bir sonraki sezon Galatasaray'a transfer oldu. 1985'te futbola veda edene kadar Galatasaray'da futbol oynayan Terim bir süre de takımın kaptanlığını üstlendi. Galatasaray'daki oyunculuk kariyeri boyunca yürüttüğü kaptanlığı sayesinde tüm zamanların en sevilen Galatasaray oyuncusu haline geldi. Galatasaray formasıyla 327 maç oynadı.

A Milli Takım'da aralıksız 51 kez forma giyen Fatih Terim bir kez daha adını Türk futbol tarihine yazdırmış oldu. Futbol hayatına noktayı koyduktan sonra kısa bir süre ticaret ile uğraştı. Fakat daha sonra futbola geri dönen Fatih Terim için başarılarla dolu yepyeni bir teknik direktörlük sayfası açıldı. Ümit, A Milli Takım' larında alınan başarılı neticelerden sonra Galatasaray'da da 1996-2000 yılları arasında görev yapan Terim, Galatasaray'ı 4 yıl üst üste şampiyon yaptı ve 2000 yılında da ilk kez bir Türk takımına UEFA Kupasını kazandırdı.

Galatasaray'ın yanısıra Fiorentina ve
Milan'ı çalıştıran Terim, Galatasaray'a dünya çapında kupalar kazandırarak önemli başarılara adını yazdırdı. Hayranlarının deyimiyle 'İmparator' 2002-03 sezonunda Galatasaray Teknik Direktörlüğünü tekrardan üstlendi. 2003-2004 sezonun da görevinin başında olan Fatih Terim, aynı sezonun 27. haftasında Galatasaray'dan ayrıldı.

Tüm kalbiyle sevdiği ve değer verdiği takım için kanının son damlasına kadar oyunu götüren genç, karizmatik, tutkulu bir adamı gözünüzün önüne getirin. Başkalarına hiç benzemeyen bu genç adamda güçlü Güneyli kişiliğini yansıtan bütün yetenek, cazibe, görünüş ve mizaç bulunmaktadır. İddialı koçluk tarzı ve karizmatik kişiliğiyle tanınan Terim Türk futbolunun yaşayan efsanesidir.

ZORAN SİMOVİÇ (1954- )
1954 yılında Karadağ'da doğan Simoviç futbol hayatına SZ Napredak takımında başladı. Yugoslav Milli Takımı'nda kalecilik yapan Simoviç 1984 yılında Galatasaray'a Derwall döneminde transfer oldu. Özellikle kurtardığı penaltı vuruşlarıyla ünlenen Simoviç, sarı kırmızılı forma ile 2 Lig Şampiyonluğu yaşadı. 1990 yılında futbolu bıraktı.

CEVAD PREKAZİ (1957- )
1957 yılında doğan Prekazi 1985-86 sezonunda Galatasaray'da forma giymeye başladı. Frikik ustası olan Prekazi, Tanju ve Mirsad ikilisine yaptığı asistlerle sayısız golü hazırladı ve bununla Galatasaray'ın unutulmazlar listesine adını yazdırdı. Galatasaray'ın lig şampiyonluklarında ve Avrupa kupası başarılarında büyük pay sahibi olan Arnavut asıllı oyuncu 1991 yılında Galatasaray'a veda etti. Bir süre Altay ve Bakırköyspor'da top oynadıktan sonra ülkesine geri döndü.

TANJU ÇOLAK (1963- )
1963 yılında Samsun'da doğan Tanju Çolak futbol hayatına Samsun Yolspor'da başladı. Daha sonra Samsunspor'a geçen Tanju Çolak bu forma altında 1984-85 ve 1985-86 sezonlarında gol kralı oldu. 1986-87 sezonunda Galatasaray'a transfer oldu. 1987-88 sezonunda ise 39 gol ile Avrupa Gol Krallığı ünvanını kazandı. Aynı yıl France Football Dergisi'nin düzenlediği Altın Ayakkabı ödülünü de aldı. Bu ödülü bugüne kadar alan ilk Türk futbolcu olarak da tarihe geçti. 1988'de 240 gol atarak Türkiye 1.Ligi'nde en çok gol atan oyuncu ünvanını 217 gol sahibi Metin Oktay'dan devraldı. 1991-92 sezonunda da gol kralı olan Tanju sezon sonunda Fenerbahçe'ye transfer oldu. Futbol hayatına İstanbulspor'da oynadıktan sonra son verdi. Tanju Çolak, A Milli Takım'da 31 kez forma giydi ve 9 gol attı. Gerek Neuchatel gerek Monaco galibiyetlerinde attığı goller ile takımının Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı finale yükselmesinde büyük rol oynamıştır.
ANDRE CLAUDİO TAFFAREL (1966- )
8 Mayıs 1966 yılında Brezilya, Santa Rosa’da doğan André Cláudio Mergen Taffarel’in, profesyonel olarak ilk forma giydiği kulüp ülkesinin Internacional takımı oldu. 1990 yılına kadar bu kulübün formasını giyen Taffarel, 1990 yılında İtalya’nın
Parma takımına transfer oldu. 1993 yılına kadar Parma’da forma giyen Taffarel, 1993 yılının sonunda bir başka ‘Seria A’ takımı Reggina’ya transfer oldu. Bir sezon Reggina’da forma giyen Taffarel, 1994-1997 yılları arasında ise ülkesinin takımlarından Atlético Mineiro’da forma giydi.
1998 yılındaki Dünya Kupası’nın ardından Avrupa’ya Galatasaray forması altında dönüş yapan Taffarel, 2001 yılına kadar sayısız başarılar yakaladığı Galatasaray formasını giydi. 2001-2003 yılları arasında ise Avrupa’da ilk forma giydiği takım olan Parma’ya transfer olan Taffarel’in son durağı İtalya oldu.
Cláudio Taffarel, 2004-2005 sezonunda ise Galatasaray’da kaleci antrenörü olarak görev yaptı. Galatasaray'da 3 sezon görev yapan Taffarel, iki Türkiye Süper Lig Şampiyonluğu ve iki Türkiye Kupası Şampiyonluğunun, yanı sıra UEFA ve Süper Kupa şampiyonluklarında kaleyi koruyan isimdi. 2000 yılında Galatasaray ile Arsenal arasında oynanan UEFA Kupası finalinde 120 dakika boyunca kalesinde gol görmeyen Taffarel maçın oyuncusu seçilmiştir.
1990, 1994 ve 1998 olmak üzere üç ayrı dünya kupasında Brezilya Milli Takımı’nın formasını giymiş olan Cláudio Taffarel, 101 kere milli takım formasını giyerek, milli formayı en çok giyen kaleci olmuştur.
Cláudio Taffarel, beyefendi kişiliği ve örnek aile babası olması sebebiyle Türkiye'de taraflı tarafsız birçok kişinin gönlünü fethetmiştir.
GHEORGHE HAGİ (1965- )

1965'te Köstence'de doğan Gheorghe Hagi, futbola 1979-80 sezonunda Farul Köstence takımında başladı.

1983-84 sezonunda Spartul'a transfer olan Gheorghe Hagi 1985 yılında Romanya'nın en iyi oyuncusu olarak seçildi. Daha sonra Steaua'ya geçen Hagi bu takımla 3 lig şampiyonluğu bir de Avrupa Süper Kupası'nı kazandı.

1990 Dünya Kupası'nda sergilediği futbol ile dikkatleri üzerine çeken Gheorghe Hagi, Real Madrid'e transfer oldu. Bu forma altında 64 lig maçına çıkan Gheorghe Hagi 1992 yılında İtalya'nın
Brescia takımına geçti.

1994 Dünya Kupası'nda yine nefis bir performans sergileyen Gheorghe Hagi İspanya'ya geri dönerek Barcelona'da forma giymeye başladı.

Geroge Hagi 1996 yılında Galatasaray'a katıldığında futbol otoritelerinin olduğu gibi hayranlarının da kafalarında çok sayıda soru işareti vardı.

Gheorghe Hagi kendisini eleştirenlere karşın, ilk üç maçındaki galibiyet golleriyle Galatasaray'da etkisini kısa süre içinde gösterdi. Metin Oktay, Turgay Şeren veya Fatih Terim gibi kült oyuncuların ölesiye özlemini çeken taraftar Gheorghe Hagi'yi bağrına bastı. Çok geçmeden Ali Sami Yen'in yanısıra dört bir yandaki stadyumlar 'I Love You Hagi' şarkıları ve sloganlarıyla yankılanmaya başladı. 4 Lig Şampiyonluğu, UEFA Kupası ve Süper Kupa'nın kazanılmasında büyük rol oynadı. Futbola veda ettikten sonra Romanya Milli Takımı'nın başına geçen Hagi takım finale çıkamayınca görevinden ayrıldı. 2003-2004 sezonunda Bursaspor ile anlaşan Gheorghe Hagi, 12. hafta sonunda yeşil-beyazlı kulüpten istifa etti. Aynı sezonun sonunda Fatih Terim'in Galatasaray'dan ayrılmasıyla 27. Hafta'da Galatasaray'ın yeni teknik direktörü olan Hagi, Galatasaray'ı 2004-2005 sezonu boyunca çalıştırdı. Bu süreçte Fenerbahçe’yi tarihi farkla yenerek 5-1 kazanılan final maçının sonucunda Galatasaray’a 14. Türkiye Kupası’nı kazandıran kadronun da başındaydı.

Çoğu insan onu 'Türkiye'de oynayan gelmiş geçmiş en iyi yabancı oyuncu' diye tarif ediyordu. Nefes kesen serbest vuruşları, zarif çalımları, öldüren sol ayağı, dayanıklı mizacı ve kişiliği dünyanın her yanındaki Galatasaray hayranlarının aklında ve gönlündekini yerini hala koruyor. Bugün 10 numaralı forması Galatasaray Müzesi'nin duvarlarında asılı duran iki formadan biri; öteki de Metin Oktay'a ait.

GHEORGHE POPESCU (1967- )
1967'de Kalafat'ta doğan Popescu Steaua Bükreş'te ve PSV Eindhoven'da oynadığı yıllarda yıldızlaştı. Daha sonra Barcelona'ya transfer oldu ve takımın kaptanlığını üstlendi. Kupa Galipleri Kupası Şampiyonluğunu yaşadıktan sonra 1997'de Galatasaray'a transfer oldu. Galatasaray tarihinin unutulmaz savunma oyuncularından olan Popescu 2001-02 sezonunda Lecce'ye transfer olana kadar sarı kırmızılı forma ile 3 lig, 2 Türkiye, 1 UEFA Kupası ve 1 de Avrupa Süper Kupasını kazandı.

BÜLENT KORKMAZ (1968- )
Bir Galatasaray Efsanesi: Bülent Korkmaz
Zaman dursa
Hepimiz yine çocuk olsak...
Mahallenin arsasında plastik topa vursak...
Her sene ama her sene hayat bilgisi okusak...
Pikapta bir Ömür Göksel 45’liği* çalsa...
Shogun seyretsek siyah beyaz ekranda...
Hiç ama hiç büyümesek...
Sen hep Küçük Bülent kalsan...

Durmuyor işte zaman
İçimi(zi) acıtıyor...
Biliyorduk birgün...............
Bilmezden geliyorduk...
Kapatıyorduk gözlerimizi
Akıyordu ah o hain zaman...
Sensizlik nedir biliyor muyuz ki biz...
Sorsana Büyük Kaptan!..

8 Lig şampiyonluğu, 6 Türkiye Kupası, 5 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 2 Başbakanlık Kupası, 6 TSYD Kupası, 1 UEFA Kupası, 1 Süper Kupa ve Dünya Kupası 3.lüğü.

Lütfen bu hikayeyi ayakta okuyunuz!..

Futbol sevdası Edirnekapı’nın toprak sahalarında, mahalle arasında düşer kalbine Bülent Korkmaz’ın. Mahallede bir takım kurarlar: Adı Tayfunspor, formaları kırmızı-siyahtır. Orta sahada oynar o günlerde. Tayfunspor finale kalır bir turnuvada. 29 gol atmıştır Bülent finale kadar. O yaşta bile Karagümrük’de, Edirnekapı’da adı duyulmuştur. 2-0 mağlup duruma düşerler. Rakip takımın yedekleri "nerede sizin golcünüz?" diye dalga geçmeye başlamıştır. Bülent, orta sahadan vurur topa, gol olur; sonra bir gol daha atar. Kazanırlar turnuvayı...
Malatya, Doğanyol, Gevheruşağı köyünden Osman Korkmaz ve Nevin Korkmaz’ın üç erkek evladının ortancasıdır. Osman Korkmaz, başarılı bir tekstilcidir. İlk çocukları Recep’den sonra 68’in Kasım 24’ünde doğan evlatlarına Cesur ismini verirler. Nüfus Müdürlüğü’ndeki memurun, ismi duyduğundaki bir anlık duraklaması, baba Korkmaz’ın ağzından ikinci bir ismin çıkmasına sebep olur: "Cesur Bülent" olsun der. Tembel midir, dalgın mıdır nüfus memuru bilinmez; sadece "Bülent" yazar nüfus kağıdına.

Doğuştan Lider
Edirnekapı’daki mahalle arkadaşlarını maç için ayartan odur. Aşağı mahalle, yukarı mahalle maçlarının değişmez organizatörüdür. Okulun bahçesi, toprak saha, sokak arası hiç farketmez, derslerden arta kalan vakitte her daim futbol vardır hayatında. İlkokulda sınıfında başkanlık yapmaz ama sahaların lideri her zaman odur. 70’li yıllar, Uzay Yolu seyredilen, pikap çalınan, telgraf çekilen, yoğurtçuların gezdiği sokaklarda iki taştan kale yapılan, üç kornerin bir penaltı olduğu, kazananın Ankara gazozunu kafaya dikdiği, çocuklarının terli sırtlarına annelerin tülbent koyduğu yıllardır.

Yerinde duramayan bir çocuktur Bülent. Eve sadece yemek ve uyumak için uğrar. Futbol topunun, misketin peşinde geçer o yıllar. Hava karardığında gider eve ve en geç 9.30’da yatağında olur. Uykusuna düşkündür. Yıllar sonra profesyonel yaşamında da bu huyundan vazgeçmez: "Evde misafir olsa bile farketmez benim için, bana müsaade der ve gider yatarım. Suarede sinemaya gitmemişimdir. En geç 12’de yataktayımdır" diye anlatır profesyonelliğinin sırlarından birini.

“Sen kaleci değilsin”
İlkokulu bitirdiğinde aile Florya’ya taşınır. Edirnekapı yıllarında da Galatasaray’lıdır o. Yeşil kaleci kazağı ile Galatasaray kalecisi Nihat’ın bir minik kopyasıdır. Zaten ilk zamanlarda kalede oynamıştır, daha sonra orta saha en sonunda da defans...

Evleri Galatasaray Tesisleri’nin karşısındadır. Çocukluğunun aşkını baştan çıkarmak için fırsat ayağına gelmiştir. Ahmet Keskinkılıç ve Altyapı sorumlusu rahmetli Salih Bulgurlu mahallenin minik yeteneğini keşfetmekte zorlanmazlar. O yıl Florya Tesisleri bir arsadan öte birşey değildir. Antrenmanlar Mecidiyeköy’dedir. O günün Küçük Bülenti yıllar sonra yine “K. Bülent” olarak adını duyuracağı günlerden habersiz topun peşinden koşturmaya devam eder. 1979’da Florya Tesisleri’nde antrenmanlar başlayınca Bülent soluğu seçmelerde alır. "Kaleciler kim?" diye sorar Salih Hoca. El kaldırır Bülent ve "sen kaleci değilsin, orta sahasın, indir bakim elini" der Salih Bulgurlu. O dakika anlar artık Galatasaray formasını giyeceğini. Bilimkurgu ustalarının bile hayal etmekte zorlanacakları kariyerini o günlerde Bülent Korkmaz da tahmin edemez elbette.

Okuduğu ilkokulu bile "Vefa Stadı’nın arkasındaki Hattat Ragıp İlkokulu" diye futbolca tarif
eden Bülent’in top sevdasına, babası Osman Korkmaz da destek olur. "Onun içindeki hırs ve isteği görünce elimden geldikçe destek olmaya çalıştım. Futbolla yatıp futbolla kalkardı" der yıllar sonra sorulduğunda. Kardeşi Mert de Bülent’in futbol sevdasının peşinden gitmiştir.

Haftada üç maç oynamaya yıllar sonra A takımda değil, 15 yaşında başlar. 14-16 yaş takımında Ahmet Hoca onu liberoda görevlendirir. Genç takımı çalıştıran Bülent Ünder onu genç takıma çağırdığında, artık haftada 4-5 maça çıkmaya başlamıştır. Galatasaray’ın nerede maçı varsa Bülent oradadır. Amatör, Paf, 3.Lig. Bir yaz sezonu boyunca Ahmet Keskinkılıç ile dayanıklılık idmanları yapar. İnatçı ve hırslıdır, tekmeye kafasını sokacak kadar da cesur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder